Duygusal Yeme
Herkese güzel ve sağlıklı bir hafta diliyorum. Sizlerle yemek yeme davranışına yüklediğimiz anlamlar üzerine konuşalım biraz. Yemek yeme, hayati bir ihtiyaç olmakla birlikte pek çoğumuz için keyif verici bir eylemdir. Beslenme davranışlarımızı belirleyen pek çok faktör vardır. Zaman zaman sağlığa ilişkin problemler, bedenimize dair algılarımız veya günlük hayat işleyişimiz ne yediğimizi ve ne kadar yediğimizi belirlemektedir. Hayatın her an değişimle devam ediyor oluşu ruh ve beden sağlığımız üzerinde kaçınılmaz bir etki yaratmaktadır.
Özellikle günlük hayattaki stres gibi olumsuz yaşam olayları karşısında gösterdiğimiz tepkilere duygularımız eşlik etmektedir. Bu duyguların varlığı da davranışsal motivasyonumuzu belirler. Kaygılı, korkmuş veya çaresiz hissettiğimiz zamanlarda kendimizi iyi hissetmek için yaptığımız şeyler vardır. Bunlardan birisi de yemek yemektir. Sıklıkla duyduğumuz bir cümledir “Stres yaptığım zaman çok yiyorum.”. Burada yemek yeme davranışı bir keyif alma veya yaşamsal bir ihtiyaç olmaktan çok o an ki durumdan kaçış aracı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu durum duygusal yeme bozukluğu olarak ifade edilmektedir. Duygusal anlamda karşılayamadığımız ihtiyaçları yiyecekler ile karşılamaya çalışırız. Bazen sosyal ilişkilerimizdeki sorunlar, bazen hayattaki sorumluluklarımız, bazen kendimizi herhangi bir rolde var edebilme çabamız bizi hiç alakası olmayan anlarda, oldukça çok miktarda besin tüketimine yönlendirir. Bunlar da çoğu zaman kolay erişilebilen ve tüketilebilen çikolata, atıştırmalık, hazır gıdalar şeklinde olmaktadır. Diğer yandan bu davranış mutlu olunan anlarda bir ödül olarak da gerçekleştirilebilir. Her iki durumda da dikkat çeken şey yeme davranışındaki aşırılıktır.
Bu eylemin uzun soluklu sürdürülmesi ise metabolik rahatsızlıkların ortaya çıkmasını kaçınılmaz bir şekilde tetikler. Fakat bu durum metabolik rahatsızlıklarla sınırlı kalmaz. Çünkü kontrolsüz yeme davranışı kişide belirli bir aşamadan sonra suçluluk duygusu oluşturmaya başlar. Bu da haliyle ruh sağlığınızı ve iyi oluş seviyenizi etkiler. Peki bu döngü nasıl kırılır? Kendimize taktığımız etiketlerden çok daha fazlası olduğumuzu hatırlatabiliriz kendimize. Davranışımızın suçluluğunu hissetmeden veya kendimizi kötü olarak nitelendirmeden önce ne istediğimize, bize aslında neyin iyi geleceğine odaklanmamız en büyük yol göstericimiz olacaktır. Alışkanlıklarımızı değiştirmek için hayatımızda yapacağımız küçük ama etkili değişimlerle birlikte profesyonel bir desteğe yer açmak da muhakkak değerlidir. Yasaklarınız yerine sınırlarınız ve ölçülerinizin olması sizi çok daha kararlı ve aynı zamanda ne istediğini bilen bir kişi haline getirecektir. Şartlara bağlı olmaksızın kendinizle barışık olmanız kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliklerden birisi olacaktır. Sağlıkla kalın!
Psikolog Sena Nur Yücelli